15 Şubat 2008

yine bizim minikler




Tiyatro Akkaş -şubat 2008



Gelenek haline gelen tiyatro gösterileri için Tiyatro Akkaş oyuncuları kulübümüze geldiler.

Ve bizim minikler yine çoook eğlendiler


şimdilik kesitler



Ayrıntılı bilgi daha sonra eklenecektir..
şimdi bir iki resim, slaytlar daha sonra çünkü nette sorun var malesef..

dünyamız ve gökyüzü


dünyamız ve gökyüzü dergisine yönelik çalışmalar


katlama teknikleri
özgür kuşlar

gitgide daha becerikli oluyor minikler
öğretmenimiz öyle söyledi
El becerilerini geliştirici faaliyetler
kar taneleri ve kenarı dikişli eldivenler

sizde nette kar tanesi kesmek isterseniz tıklayınız..


bir denemem

14 Şubat 2008

iki sınıf bir arada :)



Öğretmenlerimiz

HATİCE MAYDA
***
SEBAHAT KADIOĞLU

veee

ŞİRİNLER **** ŞİRİNELERRR
fotoların üzerine tıklayıp büyütebilirsiniz..

Barış-Kaan-Orhun-Cankat-Efe-Yiğit korkulu-Batuhan-Çağatay-Yiğit-Ozan Ege-Erkin-Yusuf-Ege

(oturanlar)Dilhan-Beyza-Seray-Dilay-Selen- Sude- Selin -Zeynep-Zehra- Yağmur-Ayşegül

06 Şubat 2008

Şu An Bizim Konumuz Gökkuşağı Değil!



Doğan Cüceloğlu (20.01.08)

Okuru yazmış:

Merhabalar,

Hemen hemen tüm kitaplarınızı okuyan 34 yaşında bir anneyim. Bir okulun velilerine yaptığınız konuşmaya da katılmıştım. Kitaplarınız hayatımızda çok yol gösterici oldu; özellikle özgüven ve doğru iletişim ile ilgili verdiğiniz mesajlar bizlerin kulağına küpe oldu.

Benim oğluma gösterdiğim özeni öğretmeni göstermediği zaman ben çaresiz kalıyorum. Geçen gün yaşadığım bir olayı aktarmak istiyorum: Geçen Pazartesi sabahı servisle işe giderken gökyüzünde muhteşem bir gökkuşağı gördüm ve hemen annemi arayıp oğluma göstermesini istedim. Oğlum 5,5 yaşında ana sınıfa gidiyor. Heyecanla anneannesine dedesine gökkuşağını tekrar tekrar göstermiş; anneme gökkuşağı ile ilgili sorular sormuş.

Oğlum okula gidince aynı heyecanla öğretmenine bu sabah gökkuşağı gördüğünü söylemiş. Öğretmenin cevabı aynen şu olmuş, “Şu an bizim konumuz gökkuşağı değil."

Oğlum bunu bize anlattı. Ve ilave etti: “Bi daha bi şey sölemiycem öğretmenime anne!”

Çok üzüldüm.

Öğretmenin bu davranışını kabul etmekte zorlanıyorum.

Biz evde ne kadar özgüven vermeye çalışsak da öğretmenin bu davranışı çocuğun iletişime kapanmasına neden oluyor.

Okula gitsem şikayet etsem bir türlü, etmesem içim içimi yiyecek.

Yani velhasıl çok zor bi durum!

Keşke herkes okusa kendini geliştirse.

Keşke!...

Saygılarımla

Değerli okurlarım bu öyküyü okuyunca öğretmenle ilgili az da olsa bir olumsuz duygu belirdi mi içinizde? Sanırım biraz sinirlenmişsinizdir.

Belki biliyorsunuz, ben çocuklarımı Kaliforniya’da büyüttüm; o nedenle oradaki bir anaokulunun bu durumda ne yapacağını az çok tahmin edebiliyorum.

Küçük oğlan gelip heyecanla bir şey anlatmaya başlayınca öğretmen her şeyi bir tarafa bırakır, onu can kulağıyla dinler, gökkuşağının farkına vardığı için onu kutlar, diğer çocukları etrafına toplar, bir de onlar için anlattırır ve belki de tüm öğrencilerin kağıtlara birer gökkuşağı çizmesini isterdi.

Fırsatı yakalamışken gökkuşağı ile ilgili her türlü soru sormalarını teşvik eder ve tahmin edebileceğiniz gibi doğanın bir yönünü onların tanımaları ve anlamalarını böylece sağlardı. Diğer öğrenciler, dikkat ettikleri ve görerek baktıkları zaman yeni şeyler keşfedebileceklerini ve keşfettikleri bu yeni şeyleri sınıfa getirip paylaştıkları zaman iyi bir şey yapmış olduklarını anlamış olurlardı. Çocuk onaylanmış olur, merak onaylanmış olur, paylaşım onaylanmış olur ve okul çok zevk alınarak yaşamın ve doğanın keşfedildiği bir ortam olurdu.

İşte bir bilim insanı böyle yetişir.

Öyküde söz konusu olan öğretmen kötü bir insan değil. Biliyor musunuz, bu anaokulu öğretmeni tüm iyi niyetiyle ‘öğretmenlik’ yapıyordu.

Ama kalıplayan korku kültürünün öğretmenliğini.

Korku kültüründe çocuğun canı önemli değildir. Çocuk doğayla ilgili bir şey keşfetmiş, o konuda sorular sormak istiyor, o konuda öğrenmeye tam açık hale gelmiş, kalıplayan öğretmen bunların farkına bile varmaz. Kötü niyetinden dolayı değil, algılaması ona göre programlanmıştır.

Bu öğretmen müfredat programının (otoritenin) kendisine verdiği hedefi gerçekleştirmeye programlanmıştır. Bu öğretmen korku kültürü içinde programlanmasının sonucu olarak iç değil, dış odaklıdır. Çocuk gökkuşağına merak saldığında müfredat programı çiçeği gündeme koymuşsa çiçekten söz eder; o sırada sınıfın penceresinden gökkuşağı görülebilecek durumda olsa bile.

Geliştiren saygı kültürünün öğretmeni can odaklıdır; çocuğun doğal merakı onun için çok önemlidir. O nedenle böyle bir fırsatı değerlendirmesini bilir. Çocuğun o an doğayla keşfettiği şeyi dersin konusu yapar, önemli bir paylaşım ve öğrenme ortamı yaratır.

Peki, bizim öğretmenimiz neden geliştiren değil de kalıplayan bir öğretmen?

Çünkü o öğretmen bizim toplumumuzun çocuğu olarak büyüdü.

Ne demek korku kültüründe büyümek?

Bu konuyu Mart ortalarında çıkacak olan Korku Kültürü adlı yeni kitabımda ayrıntılı olarak işliyorum.

Bana yazan anneye şu cevabı verdim:

Sevgili Okurum,

Gerçekten çok önemli bir şeyden bahsediyorsunuz. Önce sizi bir anne olarak kutlarım. Benim gönlümü fethettiniz.

Benim önerim şu:

1- Lütfen, o öğretmene kızmayın; ne yapsın varoluşunu yansıtıyor, bildiği, düşünebildiği, söyleyebildiği bu;

2- Biz bilinci içinde davranacak bir strateji geliştirelim:

a. Benim Keşkesiz bir Yaşam İçin İletişim kitabını alın, öğretmen için imzalayın;

b. O kitabın içine bir mektup yazın; o mektuba, ‘Doğan Cüceloğlu size bu mektubu yazmamı istediği için yazıyorum’ cümlesi ile başlayın ki, mektubun içeriğine dikkatini gerçekten versin;

c. Bana yazdığınız olayı, aynen anlatın;

d. Benim size yazdığım cevabı da onunla paylaşın.

e. Son olarak, “Ben anne olarak, Doğan Cüceloğlu bir eğitimci olarak, sizin gelişmenize yardımcı olmak istiyoruz. Sizin gelişmenize nasıl yardımcı olabiliriz? Doğan Cüceloğlu sizin www.dogancuceloglu.net adresindeki her hafta çıkan makalelerinizi okumanızı istiyor. Hatta oradan kendisine yazabilirsiniz.”

3- Öğretmenin tepkisini takip edin; olumlu ve teşekkür tutumu içinde bir takip yakalarsak, bu öğretmene ara sıra geliştiren kitaplardan hediye etmeye, onun izni ile, devam edin.

4- Öğretmen olumsuz bir tavır takınırsa bana yeniden yazın; okulla konuşarak okul yönetimini bilgilendirmek yararlı olur. Ama önce öğretmenimize bir gelişim fırsatı yaratalım.

Çocuk yetiştirmek ince bir nakış işçisi olmaya benziyor. Bana yazan anne bunu yapıyor; gökkuşağı görünce eve telefon edecek ve çocuğuyla bu doğa harikasını paylaşacak.

Umudum, bana yazan türden annelerin çoğalması, çoğalması, çoğalması ve tüm ülkeyi kaplaması.

İşte aydınlık Türkiye’nin temeli bu olacak.

Çağatay Şengün- İstiklal Marşı