Öğrenim hayatlarının ilk gününü yaşıyorlar.
Tek başına ağlayanlar, kafasını sıranın altına sokup utananlar, annesinin eteğini bırakmayanlar, babasının kucağından inmeyenler� Hepsinin gözleri yaşlı ve kırmızı. Burunlarını çekenler, burunlarını kollarıyla silenler.
Küçücük kollarıyla sımsıkı yapışmışlar kaybedecekleri çocukluklarına. Kiminin saçında kurdelesi, kiminin yeni saç traşı, yeni alınan ayakkabıların bile farkında değiller o an. Üstlerindeki önlükler ve yakalar eğreti sanki.
Ayrılık ne zor!
Bebeklikten ayrılış�anne kucağından ayrılış�oyuncaklardan ayrılış�
�Artık büyü!� diyor toplum. 6 yıldır mutlu ve sorumsuz yaşadın. Yeter artık. İçinden geldiği gibi değil, bizim istediğimiz gibi davran. Kurallara uy.
Büyü ve sorumluluk al. Erken kalk, uykusuz kal. Oyun ve oyuncaklardan uzaklaş. Sorunlara dal. Kırıklıklar yaşa. Kır/Kırıl�
Sonraki gün alışacaksın, daha az ağlayacaksın. Ertesi gün daha da alışacak hatta ağlamayacaksın. Acı çekmediğini, mutlu olmaya başladığını sandığın an bil ki, büyümeye başlamışsın ve yetişkin dünyanın dişlileri arasına sıkışmadan sürdürmek için yaşamını, koşturacaksın.
İşte biziz.
Doğarken ağlayan biziz.
Okulun ilk günü, üniversiteye giderken, askere giderken, evlenirken ağlayan biz.
Evladımız evlenirken, üniversiteye giderken, askere giderken ağlayan yine biz.
Torunlara torbalara ağlayan, televizyondaki kazalara, komşunun ineğine ağlayan, sel almış memleketin insan çilesine, deprem geçirmiş ele ağlayan biz.
Ölümlerde ağlayan, doğumlarda ağlayan biz.
Neden gülerek gelmiyoruz hayata?
Bizi bekleyenlerin ne olduğunu seziyor muyuz doğarken?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder